14 Ocak 2015 Çarşamba

SİSTEMSİZ EĞİTİM

Eğitimle ilgili bir derleme...




EĞİTİM POLİTİKALARI VE SÜREKLİLİĞİ


          Öncelikle eğitim nedir sorusuna sormamızda fayda var. Eğitim; bireylere hayatta gerekli olan bilgi ve kabiliyetlerin sistematik bir şekilde verilmesidir. Eğitim, bireyin doğumundan ölümüne süregelen bir olgu olduğundan ve politik, sosyal, kültürel ve bireysel boyutları aynı anda içinde bulundurduğundan, tanımının yapılması zor bir kavramdır.[1] Eğitim konusunda tartışmaların sürekliliği, ortak bir noktaya varılamaması –en azından ülkemiz için- eğitimin içinde barındırdığı boyutlardan kaynaklanmaktadır. Eğitim sistemi her dönemde değişiklik göstermiştir. Ancak modern anlamda eğitimin oluşması Sanayi Devrimi’ne rastlar. Sanayi Devrimi ile oluşturulan yeni toplumsal düzen, eğitimin de biçimlendirilmesini gerektirmiştir. 

          Ancak nasıl bir eğitim sistemi, daha doğrusu nasıl bir birey ve toplum yaratılmasını istiyoruz? İşte bu noktada ideolojiler işin içine girmektedir. Avrupa’daki insanlar ülkelerinde eğitimi sistemleştirirken tabi ki farklılıklar, tartışmalar yaşanmıştır ancak sonucunda devamlılığı sağlayacak, akılcı bir eğitim sisteminde hemfikir olmuşlardır. Tam bu noktada ülkemize dönüp bir bakmamız gerekiyor. “Eğitim sistemimiz yapboz tahtasına döndü” gibi ifadeler kulaklarımızda çınlıyoruz. Maalesef doğruluk payı da var. Ancak bunu demokrasiyi henüz içselleştirememiş bir halkın nihai sonucu olarak değerlendirebiliriz. Avrupa’da günümüz eğitimin başlangıcı 18. Yüzyıldan itibaren oluşuyor dedik. Bizde ise devletin rejimi, düşünsel yapısı ise zaten 20. Yüzyılda oluştu. İki yüzyıllık bir fark ve tabi ki Sanayi Devrimi’ni oluşturan toplumsal süreç ve fikir alışverişleri göz ardı edilemez. Henüz genç olan rejimimizi hazırlayan toplumsal süreç de hızlı işlemiştir. Fransız İhtilali gibi halktan gelen değil tepeden gelen yenilikler ve rejim, ülkedeki her yapıyı etkilemiştir. Özellikle kurumsal yapıların demokrasiyi içselleştirememiş olması, ortak bir sistemde hemfikir olunamaması; kurumlarda dalgalanmaları, bazen kırılmaları ve tabi ki süreksizliği getirmektedir.

          Bir toplumda en önemli kurum, eğitim kurumudur. Eğitim kurumlarımızda ise cumhuriyetin kurulmasından bu yana sürekliliği sağlayan bir sistem kurulamamıştır. Bunun nedeni ise, yine aynı kapıya çıkar. Yani demokrasiyi içselleştirememiş iktidarların ideolojilerini yürütmeye çalışma çabası…  Tüm toplum eğitim kurumları aracılığıyla okulda öğretmen, ülkede siyasi liderler vb. karşısında nesneleştirilmekte, eğitim alanında siyasal iktidarın ideolojik ilkeleri ile siyasi, askeri, ekonomik vb. seçkinlerin konumları ve eylemleri yüceltilmektedir. Diğer bir anlatımla eğitim, bireyleri siyasal iktidarın ve toplumda gücü elinde bulunduran kesimlerin ideolojik dünyasına entegre etmek, siyasal ve toplumsal sisteme uymasını sağlamak ve bu duruma süreklilik kazandırmak için kullanılmaktadır. [2] Buradaki süreklilik maalesef akılcı bir eğitim sisteminin oluşması için değil, kendi ideolojiye sahip bireylerin oluşması içindir. X iktidar kendi ideolojisini eğitime entegre ederken, ondan sonra gelen Y iktidarı da kendi ideolojileri çerçevesinde aynı adımları izlemektedir. Adımlar, yollar aynı ancak içerikler farklıdır. 




[1] Vikipedi/ Eğitim
[2] Uğur AKIN- Gani ARSLAN, İdeoloji ve Eğitim: Devlet-Eğitim İlişkisine Farklı Bir Bakış, Trakya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi 2014, Cilt 4, Sayı 1, 81-90.


--------

Ülkemizde eğitim sistemi sürekli farklılaşıyor ve birbirleriyle bağlantıları neredeyse kopacak noktada değişmeye uğruyor. Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar bunu söylemek mümkün. Cumhuriyetin kuruluşundan önceki dönemde yeni toplumsal fikirler oluşmaya ve kendini göstermeye başlıyor. Cumhuriyet öncesi dönemde kültür politikası olarak Türk tarihinden uzak bir anlayışla İslam Tarihi ve Osmanlı Tarihi üzerine yapılmıştır. Ancak bu durum Tanzimat, 1.Meşrutiyet, 2.Meşrutiyet dönemlerinde de farklılık gösterir. Cumhuriyet dönemine bakacak olursak Atatürk, İsmet İnönü ve Demokrat Parti iktidarlarında aşikar bir farlılık göze çarpar. Atatürk’ün kültür politikasının temelini millilik oluşturmaktadır. İnönü döneminin kültür politikasının temelini “hümanizm” oluşturmuştur. Demokrat Parti döneminde ise kültür işlerinin parti programlarının ilkeleri doğrultusunda yürütüleceği vurgulanmıştır. Manevi değerlere önem verileceği belirtilmiştir.  Din dersleri zorunlu hale getirilmiş, İmam Hatip Okulları’nın yeniden açılması, Köy enstitülerinin ve Halkevlerinin kapatılması hususları bu dönemin eğitim konusundaki farklılıklarıdır.[1]

          Cumhuriyetin henüz kuruluş dönemlerinde yaşanılan bu farklılıklar, ilerisi için temel oluşturacak yere kaygan bir zemin oluşmasına neden olmuştur. Bu durum sadece bu üç dönemden ibaret değildir. Ne yazık ki, günümüzde 13 yıllık bir iktidarın kendi içinde bile dönem dönem ciddi eğitim konusunda farklılar getirilmekte, “yapboz” kelimesinin hakkı verilmektedir. Eğitimimiz genel anlamıyla; test odaklı olan, öğrenme değil ezbere dayalı olan, “şu sınavı geçeyim” düşüncesi hakim olan, öğrencileri birey olarak değil mekanizma olarak gören bir sisteme sahip. Bunun ilk nedeni akılcılığı ve objektifliği merkeze alamamak, ideolojik kaygılar ve demokrasinin tam anlamıyla uygulanamıyor olmasıyla ilgilidir.

          İdeolojilerin önerdiği ideal insan tipi oluşturulurken ağırlıkla eğitim işe koşulmaktadır (Gutek,2011, 163). Bu durumda eğitimin sekteye uğramasına, meyve verememesine ve yeni nesillerin yeşerememesine, toplumun çorak kalmasına neden olmaktadır. “Eğitim şart” cümlesi sakız gibi ağzımızda dolanmakta ancak eğitimin içeriği cılız kalmaktadır. Toplumun refahı, eğitimden geçer. Bunun için önceliğimiz ideolojilerimiz değil; nitelikli, bağımsız, sorgulayan ve düşünen bireyler yetiştirilmesi olmalıdır. Bu niteliklere uygun eğitim politikaları uygulanmalıdır.
         





[1] Bengül Salman BOLAT, Tanzimat’tan Demokrat Partiye Kültür Politikaları ve Tarih Anlayışları, The Journal of Academic Social Science Studies, Volume 5, Issue 8, p.231-247, December 2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder