EĞİTİM
POLİTİKALARI VE SÜREKLİLİĞİ
|
Öncelikle eğitim nedir sorusuna
sormamızda fayda var. Eğitim; bireylere hayatta gerekli olan bilgi ve kabiliyetlerin sistematik bir şekilde verilmesidir. Eğitim, bireyin doğumundan ölümüne süregelen
bir olgu olduğundan ve politik, sosyal, kültürel ve bireysel boyutları aynı anda içinde bulundurduğundan, tanımının yapılması zor bir
kavramdır.[1]
Eğitim konusunda tartışmaların sürekliliği, ortak bir noktaya varılamaması –en
azından ülkemiz için- eğitimin içinde barındırdığı boyutlardan
kaynaklanmaktadır. Eğitim sistemi her dönemde değişiklik göstermiştir. Ancak
modern anlamda eğitimin oluşması Sanayi Devrimi’ne rastlar. Sanayi Devrimi ile
oluşturulan yeni toplumsal düzen, eğitimin de biçimlendirilmesini
gerektirmiştir.
Ancak
nasıl bir eğitim sistemi, daha doğrusu nasıl bir birey ve toplum yaratılmasını
istiyoruz? İşte bu noktada ideolojiler işin içine girmektedir. Avrupa’daki
insanlar ülkelerinde eğitimi sistemleştirirken tabi ki farklılıklar,
tartışmalar yaşanmıştır ancak sonucunda devamlılığı sağlayacak, akılcı bir
eğitim sisteminde hemfikir olmuşlardır. Tam bu noktada ülkemize dönüp bir
bakmamız gerekiyor. “Eğitim sistemimiz yapboz tahtasına döndü” gibi ifadeler
kulaklarımızda çınlıyoruz. Maalesef doğruluk payı da var. Ancak bunu demokrasiyi
henüz içselleştirememiş bir halkın nihai sonucu olarak değerlendirebiliriz.
Avrupa’da günümüz eğitimin başlangıcı 18. Yüzyıldan itibaren oluşuyor dedik.
Bizde ise devletin rejimi, düşünsel yapısı ise zaten 20. Yüzyılda oluştu. İki
yüzyıllık bir fark ve tabi ki Sanayi Devrimi’ni oluşturan toplumsal süreç ve
fikir alışverişleri göz ardı edilemez. Henüz genç olan rejimimizi hazırlayan
toplumsal süreç de hızlı işlemiştir. Fransız İhtilali gibi halktan gelen değil
tepeden gelen yenilikler ve rejim, ülkedeki her yapıyı etkilemiştir. Özellikle
kurumsal yapıların demokrasiyi içselleştirememiş olması, ortak bir sistemde
hemfikir olunamaması; kurumlarda dalgalanmaları, bazen kırılmaları ve tabi ki
süreksizliği getirmektedir.
Bir
toplumda en önemli kurum, eğitim
kurumudur. Eğitim kurumlarımızda ise cumhuriyetin kurulmasından bu yana
sürekliliği sağlayan bir sistem kurulamamıştır. Bunun nedeni ise, yine aynı
kapıya çıkar. Yani demokrasiyi içselleştirememiş iktidarların ideolojilerini
yürütmeye çalışma çabası… Tüm toplum
eğitim kurumları aracılığıyla okulda öğretmen, ülkede siyasi liderler vb. karşısında
nesneleştirilmekte, eğitim alanında siyasal iktidarın ideolojik ilkeleri ile
siyasi, askeri, ekonomik vb. seçkinlerin konumları ve eylemleri
yüceltilmektedir. Diğer bir anlatımla eğitim, bireyleri siyasal iktidarın ve
toplumda gücü elinde bulunduran kesimlerin ideolojik dünyasına entegre etmek,
siyasal ve toplumsal sisteme uymasını sağlamak ve bu duruma süreklilik
kazandırmak için kullanılmaktadır. [2]
Buradaki süreklilik maalesef akılcı bir eğitim sisteminin oluşması için değil,
kendi ideolojiye sahip bireylerin oluşması içindir. X iktidar kendi
ideolojisini eğitime entegre ederken, ondan sonra gelen Y iktidarı da kendi
ideolojileri çerçevesinde aynı adımları izlemektedir. Adımlar, yollar aynı
ancak içerikler farklıdır.
[1]
Vikipedi/ Eğitim
[2] Uğur
AKIN- Gani ARSLAN, İdeoloji ve Eğitim:
Devlet-Eğitim İlişkisine Farklı Bir Bakış, Trakya Üniversitesi Eğitim
Fakültesi Dergisi 2014, Cilt 4, Sayı 1, 81-90.
--------
Ülkemizde eğitim sistemi sürekli farklılaşıyor ve
birbirleriyle bağlantıları neredeyse kopacak noktada değişmeye uğruyor.
Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar bunu söylemek mümkün. Cumhuriyetin
kuruluşundan önceki dönemde yeni toplumsal fikirler oluşmaya ve kendini
göstermeye başlıyor. Cumhuriyet öncesi dönemde kültür politikası olarak Türk
tarihinden uzak bir anlayışla İslam Tarihi ve Osmanlı Tarihi üzerine
yapılmıştır. Ancak bu durum Tanzimat, 1.Meşrutiyet, 2.Meşrutiyet dönemlerinde
de farklılık gösterir. Cumhuriyet dönemine bakacak olursak Atatürk, İsmet İnönü
ve Demokrat Parti iktidarlarında aşikar bir farlılık göze çarpar. Atatürk’ün
kültür politikasının temelini millilik oluşturmaktadır. İnönü döneminin kültür
politikasının temelini “hümanizm” oluşturmuştur. Demokrat Parti döneminde ise
kültür işlerinin parti programlarının ilkeleri doğrultusunda yürütüleceği
vurgulanmıştır. Manevi değerlere önem verileceği belirtilmiştir. Din dersleri zorunlu hale getirilmiş, İmam
Hatip Okulları’nın yeniden açılması, Köy enstitülerinin ve Halkevlerinin
kapatılması hususları bu dönemin eğitim konusundaki farklılıklarıdır.[1]
Cumhuriyetin henüz kuruluş dönemlerinde yaşanılan bu farklılıklar,
ilerisi için temel oluşturacak yere kaygan bir zemin oluşmasına neden olmuştur.
Bu durum sadece bu üç dönemden ibaret değildir. Ne yazık ki, günümüzde 13
yıllık bir iktidarın kendi içinde bile dönem dönem ciddi eğitim konusunda
farklılar getirilmekte, “yapboz” kelimesinin hakkı verilmektedir. Eğitimimiz genel
anlamıyla; test odaklı olan, öğrenme değil ezbere dayalı olan, “şu sınavı
geçeyim” düşüncesi hakim olan, öğrencileri birey olarak değil mekanizma olarak
gören bir sisteme sahip. Bunun ilk nedeni akılcılığı ve objektifliği merkeze
alamamak, ideolojik kaygılar ve demokrasinin tam anlamıyla uygulanamıyor
olmasıyla ilgilidir.
İdeolojilerin
önerdiği ideal insan tipi oluşturulurken ağırlıkla eğitim işe koşulmaktadır
(Gutek,2011, 163). Bu durumda eğitimin sekteye uğramasına, meyve verememesine
ve yeni nesillerin yeşerememesine, toplumun çorak kalmasına neden olmaktadır.
“Eğitim şart” cümlesi sakız gibi ağzımızda dolanmakta ancak eğitimin içeriği
cılız kalmaktadır. Toplumun refahı, eğitimden geçer. Bunun için önceliğimiz
ideolojilerimiz değil; nitelikli, bağımsız, sorgulayan ve düşünen bireyler
yetiştirilmesi olmalıdır. Bu niteliklere uygun eğitim politikaları
uygulanmalıdır.
[1] Bengül
Salman BOLAT, Tanzimat’tan Demokrat
Partiye Kültür Politikaları ve Tarih Anlayışları, The Journal of Academic
Social Science Studies, Volume 5, Issue 8, p.231-247, December 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder