22 Haziran 2015 Pazartesi
Haftalık Cilt Bakımında Neler Yapmalı?
Yaş yirmilerin ortalarına doğru hızla ilerliyor malum... İnsan bu yaşlarda farkında varıyor zamanın su gibi aktığının. Özellikle bayanlarda bu yaşlarda başlıyor cildimize özen gösterme çabası. Hal böyle olunca günlük ve haftalık cilt bakımını aksatmadan yapmaya çalışıyorum. Herkesin kendi haftalık cilt bakım rutini ve ürünleri vardır. Ben de kendi cilt bakım ürünlerini ve rutinimi sizlerle paylaşacağım. Pahalı diyebileceğim hiçbir ürünün olmaması sebebiyle herkese hitap edebilir diye düşünüyorum.
- Cilt bakımına her zaman temiz bir ciltle başlamak gerektiği için, tercih ettiğiniz bir temizleme jeli ile yüzünüzü sıcak olmayan bol suyla yıkayalım.
- Sonra haftalık cilt bakımının olmazsa olmazı buhar banyosu... Bir kabın içine sıcak su ve 1 yemek kaşığı kadar elma sirkesini biraz karıştırıp yüzümüzü üzerine tutalım. En az 5 en fazla 15 dakika.
- Gözeneklerimiz açıldıktan sonra yüzümüze peeling uygulaması yapalım. Hassas ciltli olanlar granürlü peelinglerden kaçınsınlar. Ben granürlü olan Yves Rocher 'ın Kayısılı Peeling'i ile yaptım. Tercih sebebim yüzümü nemli hissettirerek bir bitiş sağlaması. Peelingimizi yüzümüzü kazır gibi değil, yumuşak ve dairesel hareketlerle yapıyoruz. Boyun ve dekolte bölgesini de dahil edelim.
- Peeling işlemi bittikten sonra, herhangi bir kil maskesini yüzümüze uygulayalım ve kuruyana kadar bekleyelim. Kuruduğu halde uzun süre cildinizde bekletmeyin. Yağlı bile olsa cildiniz, kızarıklık ve kaşınma yapabilir. Maskeyi ılık su ile iyice temizleyelim.
- Kil maskesinden sonra yapacağımız işlem cilt tipimize göre farklılık gösteriyor. Eğer cildiniz kuru ise fotoğrafta da gördüğünüz gibi zeytin yağı ve hint yağı karışımını maske olarak kullanabilirsiniz. Avcunuzun içine 1 tatlı kağışı kadar zeytinyağı, 1 çay kaşığı kadar da hint yağı almanız yeterli. Bu yağları avcunuzun içinde karıştırdıktan sonra yüzünüze masaj yaparak uzun uzuuuun sürün. Göz çevresine getirmeyin.
- Cildiniz karma veya yağlıysa limon yağı ile bu maskeyi yapabilirsiniz.
Göz çevrenize de üzüm çekirdeği yağını sürebilirsiniz ancak akşam yatmadan önce yapmanız gerekiyor.
- Yağı yüzünde en az 5 dakika beklettikten sonra yüzünüzü yıkama jelinizle temizleyin. Tüm yağı gidermeye çalışmayın. Yüzeyde olan yağı alması yeterli. Sonra doğal gül suyu ile güzelce tonikleyin. Gündüz ise gündüz, akşam ise akşam kreminizi sürerek haftalık bakımınızı bitirmiş olacaksınız. :)
19 Ocak 2015 Pazartesi
Cyrano De Bergerac Tiradları
Oyununu değil ama filmini izledim ve hayran kaldım sözlerdeki anlam yoğunluğuna, söz oyunlarına... Bu sebeple iki ünlü tiradını koymak istedim bloğuma.
"İSTEMEM EKSİK OLSUN"
"İSTEMEM EKSİK OLSUN"
Rüştü Asyalı'nın mükemmel yorumuyla.. http://www.youtube.com/watch?v=lyvuA6lgID8
1990 filminden.. http://www.youtube.com/watch?v=QUJpGqQly2Q
" - Ne yapmak gerek peki?
Sağlam bir arka mı bulmalıyım?
Onu mu bellemeliyim?
Bir ağaç gövdesine dolanan sarmaşık gibi
Önünde eğilerek efendimiz sanmak mı?
Bilek gücü yerine dolanla tırmanmak mı?
İstemem!
Herkesin yaptığı şeyleri mi yapmalıyım Le Bret?
Sonradan görmelere övgüler mi yazmalıyım?
Bir bakanın yüzünü güldürmek için biraz şaklabanlık edip,
Taklalar mı atmalıyım?
İstemem! Eksik olsun!
Her sabah kahvaltıda kurbağa mı yemeli?
Sabah akşam dolaşıp pabuç mu eskitmeli?
Onun bunun önünde hep boyun mu eğmeli?
İstemem!
Eksik olsun böyle bir şöhret! Eksik olsun!
Ciğeri beş para etmezlere mi "yetenekli" demeli?
Eleştiriden mi çekinmeli?
"Adım Mercuré dergisinde geçse" diye mi sayıklamalı?
İstemem!
İstemem! Eksik olsun!
Korkmak, tükenmek, bitmek...
Şiir yazacak yerde eşe dosta gitmek.
Dilekçeler yazarak içini ortaya dökmek?
İstemem! Eksik olsun!
İstemem! Eksik olsun!
Ama şarkı söylemek, düşlemek, gülmek, yürümek... Tek başına... Özgür olmak...
Dünyaya kendi gözlerinle bakmak...
Sesini çınlatmak, aklına esince şapkanı yan yatırmak...
Bir hiç uğruna kılıcına ya da kalemine sarılmak...
Ne ün peşinde olmak, para pul düşünmek, İsteyince Ay'a bile gidebilmek.
Başarıyı alnının teriyle elde edebilmek.
Demek istediğim asalak bir sarmaşık olma sakın.
Varsın boyun olmasın bir söğütünki kadar.
Yaprakların bulutlara erişmezse bir zararın mı var?
BURUN TİRADI
" - Ne yapmak gerek peki?
Sağlam bir arka mı bulmalıyım?
Onu mu bellemeliyim?
Bir ağaç gövdesine dolanan sarmaşık gibi
Önünde eğilerek efendimiz sanmak mı?
Bilek gücü yerine dolanla tırmanmak mı?
İstemem!
Herkesin yaptığı şeyleri mi yapmalıyım Le Bret?
Sonradan görmelere övgüler mi yazmalıyım?
Bir bakanın yüzünü güldürmek için biraz şaklabanlık edip,
Taklalar mı atmalıyım?
İstemem! Eksik olsun!
Her sabah kahvaltıda kurbağa mı yemeli?
Sabah akşam dolaşıp pabuç mu eskitmeli?
Onun bunun önünde hep boyun mu eğmeli?
İstemem!
Eksik olsun böyle bir şöhret! Eksik olsun!
Ciğeri beş para etmezlere mi "yetenekli" demeli?
Eleştiriden mi çekinmeli?
"Adım Mercuré dergisinde geçse" diye mi sayıklamalı?
İstemem!
İstemem! Eksik olsun!
Korkmak, tükenmek, bitmek...
Şiir yazacak yerde eşe dosta gitmek.
Dilekçeler yazarak içini ortaya dökmek?
İstemem! Eksik olsun!
İstemem! Eksik olsun!
Ama şarkı söylemek, düşlemek, gülmek, yürümek... Tek başına... Özgür olmak...
Dünyaya kendi gözlerinle bakmak...
Sesini çınlatmak, aklına esince şapkanı yan yatırmak...
Bir hiç uğruna kılıcına ya da kalemine sarılmak...
Ne ün peşinde olmak, para pul düşünmek, İsteyince Ay'a bile gidebilmek.
Başarıyı alnının teriyle elde edebilmek.
Demek istediğim asalak bir sarmaşık olma sakın.
Varsın boyun olmasın bir söğütünki kadar.
Yaprakların bulutlara erişmezse bir zararın mı var?
BURUN TİRADI
cyrano de bergerac: kibarlar için yasa çizme değil, kılıçtır.
de guiche: can sıkmaya başladı!
vicomte de valvert: pöh! farfaranın biri! de guiche: elverir, kabak tadı!
haddini bildirecek kimse yok mu?
de valvert: ne demek! durun şimdi.
(kendisini süzen cyrano'ya yaklaşır ve azametli bir tavırla karşısına dikilir)
burnunuz ne kocaman!
cyrano: (pür ciddiyet) evet, pek kocaman!
hepsi bu mu? de valvert: daha? cyrano: bu kadarı az
delikanlı! halbuki neler neler bulunmaz
söyleyecek! asıl iş edada.
meselâ bak, hoyratça:
"burnum böyle olsaydı, mösyö, mutlak dibinden kestirirdim!
dostça: "yana yatmaz mı,
senden evvel davranıp kadehine batmaz mı?"
tarifle: "burun değil bir kere, coğrafyada
böylesine dağ denir, dağ değil, yarımada!"
mütecessis: "acaba neye yarar bu alet?
makas kutusu mudur, divit midir izah et!"
zarifâne: "kuşları sevdiğiniz besbelli!
yorulmasınlar diye yavrucaklar, temelli
bir tünek kurmuşsunuz!"
pür neş'e: "birader, şu koskocaman burnunla tütün içince, komşu
"yangın var!" demiyor mu?"
müdebbir: "aman yavrum,
bu ağırlıkla yere düşmenden korkuyorum!"
müşfik: "yaptırın ona küçücük bir şemsiye,
yazın fazla güneşten rengi solmasın diye!"
alimâne: "görmüştüm aristophane'da belki
hippocampelephan tocamélos adındaki hayvanın
burnu gayet büyükmüş! sen ne dersin?"
nobran: "zaten bilirim, sen misafir seversin,
bu, şapka asmak için ne mükemmel bir icat!"
şairâne: "ey burun! bütün cihana inat,
seni baştan aşağı nezle etmeye kaadir
tek rüzgar bulunamaz, karayel istisnadır!"
hazin: "bir de kanarsa, kızıldeniz, ne belâ!"
hayran: "lavantacıya ne mükemmel tabela!"
safiyâne: "abide ne günleri gezilir?"
hürmetkârâne: "beyefendi kibarsınız muhakkak,
yoksa imkânı var mı cumba sahibi olmak?"
köylü: "vış anam! bu ne? bilmem guş mu balıh mı?
yoksa bir tohuma gaçmış salatalıh mı?"
sivri akıllı: "bunu tombalaya koymalı!
kim elinden kaçırmak ister böyle bir malı?"
ve hıçkıra hıçkıra, nihayet, pyrame gibi,
"bu ne felâket! bu ne musibettir yarabbi!
böyle berbat edip de yüzünü sahibinin,
şimdi de utancından kızarıyor bak hain!"
olsaydı biraz nükte, biraz malûmatınız,
işte karşıma geçip bunları sayardınız.
fakat sizde nükteden eser yok zerre kadar,
neyleyim cenab-ı hakk ihsan buyurmamışlar!
zaten bir parça icat kudreti olsa bile
böyle seçkin, muhterem hüzzar önünde hele,
bana bu şakaları yapamazdınız elbet.
ağzınızdan çıkmaya daha olmadan kısmet
bunlardan birinin en ufak başlangıcı,
karşınıza çıkardı bergerac'ın kılıcı!
ben bunları söylerim oldukça belâgatle;
başkasından dinlemem fakat tekini bile!
de guiche: can sıkmaya başladı!
vicomte de valvert: pöh! farfaranın biri! de guiche: elverir, kabak tadı!
haddini bildirecek kimse yok mu?
de valvert: ne demek! durun şimdi.
(kendisini süzen cyrano'ya yaklaşır ve azametli bir tavırla karşısına dikilir)
burnunuz ne kocaman!
cyrano: (pür ciddiyet) evet, pek kocaman!
hepsi bu mu? de valvert: daha? cyrano: bu kadarı az
delikanlı! halbuki neler neler bulunmaz
söyleyecek! asıl iş edada.
meselâ bak, hoyratça:
"burnum böyle olsaydı, mösyö, mutlak dibinden kestirirdim!
dostça: "yana yatmaz mı,
senden evvel davranıp kadehine batmaz mı?"
tarifle: "burun değil bir kere, coğrafyada
böylesine dağ denir, dağ değil, yarımada!"
mütecessis: "acaba neye yarar bu alet?
makas kutusu mudur, divit midir izah et!"
zarifâne: "kuşları sevdiğiniz besbelli!
yorulmasınlar diye yavrucaklar, temelli
bir tünek kurmuşsunuz!"
pür neş'e: "birader, şu koskocaman burnunla tütün içince, komşu
"yangın var!" demiyor mu?"
müdebbir: "aman yavrum,
bu ağırlıkla yere düşmenden korkuyorum!"
müşfik: "yaptırın ona küçücük bir şemsiye,
yazın fazla güneşten rengi solmasın diye!"
alimâne: "görmüştüm aristophane'da belki
hippocampelephan tocamélos adındaki hayvanın
burnu gayet büyükmüş! sen ne dersin?"
nobran: "zaten bilirim, sen misafir seversin,
bu, şapka asmak için ne mükemmel bir icat!"
şairâne: "ey burun! bütün cihana inat,
seni baştan aşağı nezle etmeye kaadir
tek rüzgar bulunamaz, karayel istisnadır!"
hazin: "bir de kanarsa, kızıldeniz, ne belâ!"
hayran: "lavantacıya ne mükemmel tabela!"
safiyâne: "abide ne günleri gezilir?"
hürmetkârâne: "beyefendi kibarsınız muhakkak,
yoksa imkânı var mı cumba sahibi olmak?"
köylü: "vış anam! bu ne? bilmem guş mu balıh mı?
yoksa bir tohuma gaçmış salatalıh mı?"
sivri akıllı: "bunu tombalaya koymalı!
kim elinden kaçırmak ister böyle bir malı?"
ve hıçkıra hıçkıra, nihayet, pyrame gibi,
"bu ne felâket! bu ne musibettir yarabbi!
böyle berbat edip de yüzünü sahibinin,
şimdi de utancından kızarıyor bak hain!"
olsaydı biraz nükte, biraz malûmatınız,
işte karşıma geçip bunları sayardınız.
fakat sizde nükteden eser yok zerre kadar,
neyleyim cenab-ı hakk ihsan buyurmamışlar!
zaten bir parça icat kudreti olsa bile
böyle seçkin, muhterem hüzzar önünde hele,
bana bu şakaları yapamazdınız elbet.
ağzınızdan çıkmaya daha olmadan kısmet
bunlardan birinin en ufak başlangıcı,
karşınıza çıkardı bergerac'ın kılıcı!
ben bunları söylerim oldukça belâgatle;
başkasından dinlemem fakat tekini bile!
14 Ocak 2015 Çarşamba
SİSTEMSİZ EĞİTİM
Eğitimle ilgili bir derleme...
EĞİTİM
POLİTİKALARI VE SÜREKLİLİĞİ
|
Öncelikle eğitim nedir sorusuna
sormamızda fayda var. Eğitim; bireylere hayatta gerekli olan bilgi ve kabiliyetlerin sistematik bir şekilde verilmesidir. Eğitim, bireyin doğumundan ölümüne süregelen
bir olgu olduğundan ve politik, sosyal, kültürel ve bireysel boyutları aynı anda içinde bulundurduğundan, tanımının yapılması zor bir
kavramdır.[1]
Eğitim konusunda tartışmaların sürekliliği, ortak bir noktaya varılamaması –en
azından ülkemiz için- eğitimin içinde barındırdığı boyutlardan
kaynaklanmaktadır. Eğitim sistemi her dönemde değişiklik göstermiştir. Ancak
modern anlamda eğitimin oluşması Sanayi Devrimi’ne rastlar. Sanayi Devrimi ile
oluşturulan yeni toplumsal düzen, eğitimin de biçimlendirilmesini
gerektirmiştir.
Ancak
nasıl bir eğitim sistemi, daha doğrusu nasıl bir birey ve toplum yaratılmasını
istiyoruz? İşte bu noktada ideolojiler işin içine girmektedir. Avrupa’daki
insanlar ülkelerinde eğitimi sistemleştirirken tabi ki farklılıklar,
tartışmalar yaşanmıştır ancak sonucunda devamlılığı sağlayacak, akılcı bir
eğitim sisteminde hemfikir olmuşlardır. Tam bu noktada ülkemize dönüp bir
bakmamız gerekiyor. “Eğitim sistemimiz yapboz tahtasına döndü” gibi ifadeler
kulaklarımızda çınlıyoruz. Maalesef doğruluk payı da var. Ancak bunu demokrasiyi
henüz içselleştirememiş bir halkın nihai sonucu olarak değerlendirebiliriz.
Avrupa’da günümüz eğitimin başlangıcı 18. Yüzyıldan itibaren oluşuyor dedik.
Bizde ise devletin rejimi, düşünsel yapısı ise zaten 20. Yüzyılda oluştu. İki
yüzyıllık bir fark ve tabi ki Sanayi Devrimi’ni oluşturan toplumsal süreç ve
fikir alışverişleri göz ardı edilemez. Henüz genç olan rejimimizi hazırlayan
toplumsal süreç de hızlı işlemiştir. Fransız İhtilali gibi halktan gelen değil
tepeden gelen yenilikler ve rejim, ülkedeki her yapıyı etkilemiştir. Özellikle
kurumsal yapıların demokrasiyi içselleştirememiş olması, ortak bir sistemde
hemfikir olunamaması; kurumlarda dalgalanmaları, bazen kırılmaları ve tabi ki
süreksizliği getirmektedir.
Bir
toplumda en önemli kurum, eğitim
kurumudur. Eğitim kurumlarımızda ise cumhuriyetin kurulmasından bu yana
sürekliliği sağlayan bir sistem kurulamamıştır. Bunun nedeni ise, yine aynı
kapıya çıkar. Yani demokrasiyi içselleştirememiş iktidarların ideolojilerini
yürütmeye çalışma çabası… Tüm toplum
eğitim kurumları aracılığıyla okulda öğretmen, ülkede siyasi liderler vb. karşısında
nesneleştirilmekte, eğitim alanında siyasal iktidarın ideolojik ilkeleri ile
siyasi, askeri, ekonomik vb. seçkinlerin konumları ve eylemleri
yüceltilmektedir. Diğer bir anlatımla eğitim, bireyleri siyasal iktidarın ve
toplumda gücü elinde bulunduran kesimlerin ideolojik dünyasına entegre etmek,
siyasal ve toplumsal sisteme uymasını sağlamak ve bu duruma süreklilik
kazandırmak için kullanılmaktadır. [2]
Buradaki süreklilik maalesef akılcı bir eğitim sisteminin oluşması için değil,
kendi ideolojiye sahip bireylerin oluşması içindir. X iktidar kendi
ideolojisini eğitime entegre ederken, ondan sonra gelen Y iktidarı da kendi
ideolojileri çerçevesinde aynı adımları izlemektedir. Adımlar, yollar aynı
ancak içerikler farklıdır.
[1]
Vikipedi/ Eğitim
[2] Uğur
AKIN- Gani ARSLAN, İdeoloji ve Eğitim:
Devlet-Eğitim İlişkisine Farklı Bir Bakış, Trakya Üniversitesi Eğitim
Fakültesi Dergisi 2014, Cilt 4, Sayı 1, 81-90.
--------
Ülkemizde eğitim sistemi sürekli farklılaşıyor ve
birbirleriyle bağlantıları neredeyse kopacak noktada değişmeye uğruyor.
Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar bunu söylemek mümkün. Cumhuriyetin
kuruluşundan önceki dönemde yeni toplumsal fikirler oluşmaya ve kendini
göstermeye başlıyor. Cumhuriyet öncesi dönemde kültür politikası olarak Türk
tarihinden uzak bir anlayışla İslam Tarihi ve Osmanlı Tarihi üzerine
yapılmıştır. Ancak bu durum Tanzimat, 1.Meşrutiyet, 2.Meşrutiyet dönemlerinde
de farklılık gösterir. Cumhuriyet dönemine bakacak olursak Atatürk, İsmet İnönü
ve Demokrat Parti iktidarlarında aşikar bir farlılık göze çarpar. Atatürk’ün
kültür politikasının temelini millilik oluşturmaktadır. İnönü döneminin kültür
politikasının temelini “hümanizm” oluşturmuştur. Demokrat Parti döneminde ise
kültür işlerinin parti programlarının ilkeleri doğrultusunda yürütüleceği
vurgulanmıştır. Manevi değerlere önem verileceği belirtilmiştir. Din dersleri zorunlu hale getirilmiş, İmam
Hatip Okulları’nın yeniden açılması, Köy enstitülerinin ve Halkevlerinin
kapatılması hususları bu dönemin eğitim konusundaki farklılıklarıdır.[1]
Cumhuriyetin henüz kuruluş dönemlerinde yaşanılan bu farklılıklar,
ilerisi için temel oluşturacak yere kaygan bir zemin oluşmasına neden olmuştur.
Bu durum sadece bu üç dönemden ibaret değildir. Ne yazık ki, günümüzde 13
yıllık bir iktidarın kendi içinde bile dönem dönem ciddi eğitim konusunda
farklılar getirilmekte, “yapboz” kelimesinin hakkı verilmektedir. Eğitimimiz genel
anlamıyla; test odaklı olan, öğrenme değil ezbere dayalı olan, “şu sınavı
geçeyim” düşüncesi hakim olan, öğrencileri birey olarak değil mekanizma olarak
gören bir sisteme sahip. Bunun ilk nedeni akılcılığı ve objektifliği merkeze
alamamak, ideolojik kaygılar ve demokrasinin tam anlamıyla uygulanamıyor
olmasıyla ilgilidir.
İdeolojilerin
önerdiği ideal insan tipi oluşturulurken ağırlıkla eğitim işe koşulmaktadır
(Gutek,2011, 163). Bu durumda eğitimin sekteye uğramasına, meyve verememesine
ve yeni nesillerin yeşerememesine, toplumun çorak kalmasına neden olmaktadır.
“Eğitim şart” cümlesi sakız gibi ağzımızda dolanmakta ancak eğitimin içeriği
cılız kalmaktadır. Toplumun refahı, eğitimden geçer. Bunun için önceliğimiz
ideolojilerimiz değil; nitelikli, bağımsız, sorgulayan ve düşünen bireyler
yetiştirilmesi olmalıdır. Bu niteliklere uygun eğitim politikaları
uygulanmalıdır.
[1] Bengül
Salman BOLAT, Tanzimat’tan Demokrat
Partiye Kültür Politikaları ve Tarih Anlayışları, The Journal of Academic
Social Science Studies, Volume 5, Issue 8, p.231-247, December 2012
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)